Saturday, July 28, 2012

The Dark Knight Rises.



Şimdi başta konuşmak istediğim bir konu var, şehrimdeki sinema seversizliğe değinmek istiyorum. Seversizliğin yanında umursamazlığına da. Nerdeyim, Gaziantep! İlk olarak burada bana en yakın avm'deki sinemayı tercih edip, ilk seansında olmak istedim. Ama oradaki güzel ablamız, filmin daha gelmediğini söyledi. GELMEDİ Mİ? O zaman neden iki salonda birden gösterime giriyor ve seanslara ulaşılabilir gözüküyor? FİLM HAZIR DEĞİL imiş. Ee öbür seansa hazır olur mu? BİLEMİYORUM imiş. Hay yarabbim, sabırla uzaklaştım oradan. Diğer bir tercihim şehrin çok dışında bir sinema salonu idi. Oranın da ilk seansına yetişebildim, gözüm kara. İlk seans olucak arkadaş! 10 dk var gözüküyordu filme. Yetiştim ulan gülümsemesiyle bileti alırken, burdaki güzel ablamız da filmin hazır olmadığını, diğer seansı beklememizi söyledi. Şimdi bu nedir abi? Bu umursamazlıktır apaçık. Oraya tüm salonu dolduracak seyirci gelse, aynı şey olur mu muamma ama, bu şehir sinema sevgisizliğinin ötesinde, sinemalarıyla da sevgisiz. Yani, hadi diyelim ki onların da suçu olmasın, buranın insanının pek sinemayla iç içe olmayışı, -ama iş Recep İvedik olunca bu değişiyor, tuhaf- onları da umursamaz yapsın. Ama gelen 7-8 kişi bile olsa, saygı duyulması gereken bir yerdesin. O filmi hazır edeceksin, ha olmuyorsa da 11.30 seansını es geçip, 12.45'ten başlatacaksın. -ve evet, koca salonda on parmağı bile geçemedik, ilk seans ilk gün şeysine veriyorum diyelim-

Bir virajla hemen filme geçiyorum. Olaylı galasının verdiği şok ve üzüntü dışında; aylar saydık, haftalar saydık, günler saydık, saatler saydık ve sonunda kavuştuk. Evet, Nolan her zamanki örgülü kazağını giymiş karşımızda duruyor. İlk yorumum, bu film diğerlerinin yanında havada kalıyor yorumlarına karşı olarak gelecek. Hayır, havada kalmıyor. Bu film sadece diğer serilerine göre daha ciddi. Evet, doğru kelime bu olmalı. Çünkü, bu bir son. -mu acaba'sına geleceğim,çünkü emin değilim- Ve, daha fazla bir duygusallık barındırıyor içinde. Batman, yani Christian Bale 8 yılın üzerindeki yüküyle daha kırılgan, daha çökmüş ve ''artık emekli olduk bizde be abi'' ambiyansıyla bir start veriyor. İlk filmde, bir doğuş, karakterin oturuşu mevcuttu. İkinci filme geldiğimizde, Joker'in katkılarıyla, film farklı bir boyut kazandı; renkliydi. Bruce Wayne'in hayatı her zamanki piçliğindeydi. Batman'in oyuncakları daha ön plandaydı. Ama bu filmde, bir adam var ki, bu adam gerçekten korkutuyor; Bane. Ciddiliğini fizikselden öte, Batman'e ve Gotham'a bu kadar yaklaşmasından alıyor. Diyorsunuz ki, tamam, bu adam gerçekten de bu işi bitirecek. Joker'in ya da diğerlerinin isteyip de yapamadıklarına çok yakın, onlar bile toplansa Bane'i seçip gönderirler, o derece. Bu yüzden, kesinlikle acımasız bir karşılaştırma yapılmamalı. İki kötü karakter de filme farkı şeyler katıyor. Bunu özellikle belirtmek istedim. Ha, havada kalıyor yorumunu şu bakımdan kabul edebilirim, filmde göz ardı edilmeyecek hatalar mevcut. Mantık hataları bunlar. Tabi ki, keşke bunu yapmasaydın Nolan diyorsunuz. Ben de diyorum. Bu yüzden de birazcık kırıldım kendisine. Başka bir nokta, Batman'in uçan oyuncağı dışında, bu sefer kendi gücüne ya da benim deyimimle kas gücüne abandığını görüyoruz. Tamam iyi ama dövüş sahnelerinde daha büyük bir beklenti içindeydim açıkçası, bu sebeple daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Bunun dışında, yeni eklenen karakterlerden Miranda, yani Marion Cotillard en kötü performanslarından birini sergiledi. Zaten bir fazlalık gibiydi, hani sanki Nolan, ''Marion seni severim, gel bu filmde de bir küçük rolde oyna bari'' demiş havası vardı, filmi izlerken bunu baya hissediyorsunuz. Filmin sonuna hitaben, karakteri için -ha, tamam- deyip geçiyorsunuz. Diğer yenimiz ise, cesur ve akıllı polis memurumuz Blake yani Joseph Gordon-Levitt. Ona Marion kadar yüklenemem, çünkü yine filmin sonuna hitaben, karakterinin daha da anlamlandığına inanıyorum. Diyebileceğim sadece, gayet iyi bir oyunculuktu yine. Ki Joseph Gordon-Levitt de yükselişe geçen oyunculardan. -kendisinin  Heath Ledger'a olan benzerliği bende hep bir artı, o başka-  Selina karakterinde gördüğümüz Anne Hathaway'e de çok bir şey diyemem, hakkını vermiş çünkü başta ismini ve filmdeki karakterini duyduğumda çok güvenmemiştim kendisine. Beni haksız çıkardı. Kedi Kadın tiplemesini daha oturaklı bir şekilde sundu. Ama onun hikayesini de daha ayrıntılı bir şekilde öğrenmek isteyen benim gibi seyirciler olacaktır. Ve Tom Hardy, ah canımın içi. Bu herifi harbiden seviyorum. Yine harika bir performanstı. Fazlasıyla tatmin ediciydi. Özellikle son sahnelerde beni daha çok etkiledi. İlerde bir aşk-romantik filminde görürsek kendisini hiç şaşırmam. -Tom Hardy ve -bu filmle alakasız olsa da yine de belirtmek isterim- Ryan Gosling, son zamanların favori oyuncularımdan zaten- Diğer oyuncular da, gayet başarılı bir şekilde yine karşımızdaydılar. Son film adına, eskilerden gelen ve yine görünen sürpriz karakterler, küçük ama etkili bir yere sahipti.

Gelelim müziklere. Hans Zimmer, tapılası adam, bu filmde daha ön planda ve devleşiyor. Müzikler, her kareyle mükemmel uyum içerisinde. Zimmer, bir bakıma bu söylediğim eksikliklerin yanına büyük bir artı koymayı başarıyor. Zaten, şimdiye kadar yaptıklarıyla hiç hayal kırıklığı yaşatmış değil, o yüzden adının geçtiği her yerde, her zaman saygıyla eğilirim. -gelir gelmez hemen soundtrack'e abandım bile-

Çok spoiler vermeden, artık kepenkleri indirmeli. Son olarak diyeceğim o ki, Nolan, Batman hikayesine farklı bir boyut kazandırdı. Bunu kimse inkar edemez. Batman'i başka şekilde tanıttı ve daha çok sevdirdi. Tabi ki, bu önceki Batman uyarlamalarını unutmamız anlamına gelmiyor. Her şeyin yeri ayrı. Diyebiliriz ki Nolan'ın Batman'i daha ciddi, daha oturaklı bir senaryo ve kadroya sahip. Film, bazı hatalarına rağmen, hakkı yenilemez derecede iyi. Özellikle son zamanlardaki açığı göz önüne alırsak. Olması gereken tipik son dakika Nolan sürprizleriyle birlikte gerçekten bir son filmi miydi, yoksa sadece bir başlangıç mı, -başta söylediğim o kararsızlık- bunu sanırım zaman gösterecek. Mutlaka izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünerek, gitmelisiniz diyorum. İyi seyirler.

No comments:

Post a Comment